Web Analytics
Türkiye'nin Emlak Forumu!

Ölüme Bağlı Tasarrufla Vakıf Kurma

Mehmet

Admin
Katılım
29 Nis 2021
Mesajlar
38,849
Çözümler
6
Aldığı Beğeni
19
Konum
Kocaeli
Kişi, sağlığında bir vakıf kurabilir, sağlığında kurduğu bu vakfı mirasçı olarak atayabilir. Sağlığında kurduğu bu vakfa muayyen mal vasiyetinde bulunabilir, örneğin şu taşınmaz sağlığımda kurduğum vakfındır diyebilir.

İkinci ihtimalde, kişinin kendi kurmadığı bir vakıftan bahsediyoruz zaten mevcut bir vakıf var. Kişi, yaptığı ölüme bağlı tasarrufla o mevcut vakfı, var olan bir tüzel kişiyi mirasçı olarak atayabilir. O vakfa bir muayyen mal vasiyetinde bulunabilir. Bütün bunlar zaten mirasçı atama, vasiyet alacaklısı atama, muayyen mal vasiyeti gibi kavramlarla ele alınır, açıklanır.

Yine aynı şekilde kişi, ister kendi kurduğu isterse üçüncü şahıslar tarafından kurulmuş bir vakfın amacının gerçekleşmesi için mirasçılarına mükellefiyetler yükleyebilir. Biz bu konuyu Medeni Kanunumuzun mükellefiyetlere ilişkin, yüklemeye ilişkin kurallarına göre çözüme kavuştururuz.

Bu bahsettiğimiz hususların hiçbiri şimdi anlatacağımız vakıf kurmayla alakalı değildir. Şimdi ölüme bağlı tasarrufla bir vakıf kurmadan söz ediyoruz. Kişi vakfı resmi bir senetle sağlığında kurabilir veya bir ölüme bağlı tasarrufla, özellikle de tek taraflı bir hukuki işlem olan vasiyetnameyle kurabilir. Vasiyetnameden her zaman dönmek mümkündür. Miras sözleşmesiyle de vakıf kurulması mümkündür ama o miras sözleşmesinin içerisindeki vakıf kurmaya ilişkin hüküm bağlayıcı nitelikte olmayacaktır. Miras sözleşmesinin tek taraflı içeriğine dâhil olacak, dolayısıyla yine bu tasarruftan da tek taraflı olarak dönülmesi mümkün olacaktır.

Medeni Kanunun “Vakıf” kenar başlığını taşıyan 526. maddesi diyor ki:

“Mirasbırakan, terekesinin tasarruf edilebilir kısmının tamamını veya bir bölümünü özgülemek suretiyle vakıf kurabilir.

Vakıf, ancak kanun hükümlerine uyulmak koşuluyla tüzel kişilik kazanır.”


Kanun koyucu “tasarruf edilebilir kısmı” diyerek saklı paylı mirasçıların saklı paylarına hürmet edilmelidir, onlar tenkis davası açabilirler diye uyarıda bulunmaktadır. Birinci sınıfta okuduğumuz vakfa dair kuralları hatırlayacak olursanız vakfın tüzel kişilik kazanması için ne gerekir? Vakfın yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescili gerekir. Bu sicile tescil edildiği andan tüzel kişiliğe kavuşuyor ve bu vakıf tüzel kişiliği kazandığı andan itibaren de kendisine tahsis edilen malvarlığı değerlerine kavuşuyor. Alacakların temlikine gerek yoktur, menkullerde menkul mülkiyetinin nakli için zilyetliğin nakline gerek yoktur, gayrimenkullerde tapu kütüğüne kurucu nitelikteki tescilin yapılmasına gerek yoktur. Vakıf, tüzel kişiliği kazanır kazanmaz kendisine tahsis edilen malvarlığı değerlerinin kendiliğinden sahibi haline geliyor.

Baktığımız zaman Medeni Kanunun 526. maddesine başka bir düzenleme göremiyoruz. Zaten kanun koyucu 526. maddenin 2. fıkrasında “Vakıf, ancak kanun hükümlerine uyulmak koşuluyla tüzel kişilik kazanır.” diyor. Demek ki ölüme bağlı tasarrufla da vakıf kurulduğunda elbette tüzel kişilik kazanması için gerekli prosedürün tamamlanması gerekir.

Medeni Kanunumuzun “Kuruluş şekli” kenar başlığını taşıyan 102. maddesinin 3. fıkrasında kanun koyucu diyor ki:

“Mahkemeye başvurma, resmi senet düzenlenmiş ise vakfeden tarafından; vakıf ölüme bağlı tasarrufa dayanıyorsa ilgililerin veya vasiyetnameyi açan sulh hâkiminin bildirimi üzerine ya da Vakıflar Genel Müdürlüğünce re’sen yapılır.”

Konuya ilişkin özel bir tüzüğümüz de var. Konu Türk Medeni Kanununa Göre Kurulan Vakıfların Tescili ve İlanı Hakkında Tüzükte de düzenlenmiştir. Bu tüzüğün 3. maddesinin 3. fıkrasına göre eğer bir ölüme bağlı tasarruf varsa ve bu ölüme bağlı tasarrufla bir vakıf kuruluyorsa o zaman mirasçılardan birisi bu vakfın tescilini talep edebilir. Aynı zamanda, mirasbırakan bir vasiyeti tenfiz memuru, vasiyeti yerine getirme görevlisi atamış olabilir. O zaman da bu tescil talebi vasiyeti tenfiz memuru tarafından dile getirilecektir. Vasiyetnameyi sulh hukuk mahkemesi hâkimi açıyor ve vasiyetnamede vakıf kurma işlemi varsa bu vasiyetnameyi Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirmekle yükümlü. Bu çerçevede de eğer mirasçılar vakfın tescili için vasiyetnamenin açılmasından itibaren üç ay içinde herhangi bir girişimde bulunmazsa, bir vasiyeti tenfiz memuru tayin edilmediyse veya tayin edilmesine rağmen vakfın tescili için süresi içinde gereken işlemlerde bulunmazsa, Vakıflar Genel Müdürlüğü vakfın tescilini talep edebilecektir. Hatta re’sen, görevinden ötürü dahi bunu yapabilmek imkânı vardır ama sulh hukuk hâkiminin vasiyetnameyi kendisine bildirmesi üzerine de bu imkâna sahiptir.

Acaba vakıf kendisine tahsis edilen malvarlığı değerlerini ne zaman ve ne şekilde iktisap ediyor? Medeni Kanunun düzenlemeleri açık ama bazı tartışmalar var. Bay M ölüme bağlı tasarrufuyla özellikle bir vasiyetnameyle bir vakıf kurma işleminde bulunmaktadır. Bu vakıf kurma işleminde bulunurken örneğin terekesinin tamamını veya belli bir oranını tahsis etmiştir veya sadece bir malvarlığı değerini özgülemiştir. Yani ilk durum mirasçı atanmasına benzemekte ikinci durum ise muayyen mal vasiyetine benzemektedir. Yazarlar arasında tartışmalar başlıyor, bu tartışmaların bütününe değinmek istemiyorum. Sadece Medeni Kanundaki düzenlemelere son derece uyan bir görüşün isabetli olduğu inancındayım, onu sizlerle paylaşacağım. Medeni Kanun diyor ki vakıf ilgili sicile tescil edildiğinde tüzel kişilik kazanır. Tüzel kişiliği kazandığında hak sahibi olur. Diyoruz ki, yaptığı ölüme bağlı tasarruf mirasbırakanın ölümünde hüküm ifade eder ama vakıf, vakfın yerleşim yeri asliye hukuk mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescille tüzel kişilik kazanacaktır. İster mirasçı atamasına benzer bir durum olsun, ister muayyen bir mal vasiyetine benzer bir durum olsun vakıf bütün bu malvarlığı değerlerini tüzel kişilik kazandığı anda iktisap edecektir. Bunu da Medeni Kanunun 105. maddenin 1. fıkrasından çıkartıyoruz. Kanun koyucu diyor ki:

“Özgülenen malların mülkiyeti ile haklar, tüzel kişiliğin kazanılmasıyla vakfa geçer.”

İster terekenin tamamı ister bir oranı tahsis edilmiş olsun, özgülenmiş olsun; ister belli bir muayyen mal tahsis edilmiş olsun özgülenen malların mülkiyeti ile haklar, örneğin bir alacak hakkı, tüzel kişiliğin kazanılmasıyla vakfa geçer.

Bu noktada bir 105. maddenin 3. fıkrası da diyor ki:

“Ölüme bağlı tasarrufla kurulan vakfın mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu, özgülenen mal ve haklarla sınırlıdır.”

Diyor ki kanun koyucu, mirasbırakan bir ölüme bağlı tasarrufta bulundu. Bu ölüme bağlı tasarrufla bir vakıf kurdu. Bu ölüme bağlı tasarrufla kurulan vakıf, mirasbırakanın borçlarından sorumluysa mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu özgülenen mal ve haklarla sınırlıdır. Vakfın mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu devletin bu konudaki sorumluluğuna benzemektedir. Devletin mirasbırakanın borçlarından sorumluluğu da kendisine intikal eden tereke mallarıyla sınırlıdır.

Bu tereke mirasbırakanın ölümünde kime geçecek? Kanuni mirasçılara geçecek. Yine tek çocuk bıraktığını varsayalım. Bu tereke Bay Ç’ye ait olacaktır. Vakıf söz konusu haklara tüzel kişiliği kazandığı anda sahip olacaktır. Bu tüzel kişiliği kazandığı anda terekenin belli bir oranına veya terekenin tamamına veya belirli bir mala da sahip olacaktır. Bu durum, kurucu ikame olarak karşımıza çıkıyor. Önmirasçı sıfatı kanuni mirasçıya aittir. Ondan sonra vakıf kurulmaktadır. Dolayısıyla, kurucu ikameye benzer bir yapıyla karşı karşıyayız.

Ölüme bağlı tasarrufla vakıf kurmada, tahsisle vakıf kurma olgusu iç içe geçtiği için vakfın kendisine yapılan tahsisi de reddetmesi mümkün değildir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.

Bu konuyu görüntüleyenler

Üst