Web Analytics

Külli Halefiyet İlkesi

Mehmet

Admin
Katılım
29 Nis 2021
Mesajlar
38,866
Çözümler
12
Konum
Kocaeli
Peki o zaman yavaş yavaş mirasın nasıl intikal edeceğini konuşmak imkânına sahip hale geldik. Miras Hukukuna egemen olan ilkelere baktığımızda en önemli prensiplerden bir tanesi; külli halefiyet ilkesi.
Birinci sınıftan itibaren aslında bu ilkeyle tanışmış bulunuyorsunuz. Halef olmak ne demek? Bir kişinin ardından gelmek demek. İlla Türkçeleştirecekseniz; ardıl tabiri var. Ardıl tabiri halef için. Ama pek de yerleşmiş bir tabir olduğunu söylemek mümkün değil. Dolayısıyla biz külli halefiyet ilkesinin içerisine beraberce bir girelim ve bu deyimi kullanmaya devam edelim.

Külli halefiyette arkadaşlar bir malvarlığının, bir bütün olarak tek bir hukuki işlemle veya tek bir olayla kendiliğinden bir şahsa veya birden çok şahsa intikaliyle karşı karşıyayız. Sizler cüzi halefiyet ilkesini de bilirsiniz. Örneğin; bir kişi alacağını başka bir başka şahsa temlik ettiğinde, o alacağı devralan, devredenin cüzi halefidir. Külli halefiyette bir malvarlığı bütünüyle; aktifiyle, pasifiyle, içindeki tüm unsurlarla beraber, sadece ve sadece bir tek olayla, bir tek hukuki işlemle kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Medeni Kanunumuz biraz önce de vurguladığım gibi sahipsiz tereke olmaz ilkesiyle beraber mirasın mirasçılara kendiliğinden intikali ilkesini kabul etmiştir. Hatırlayacaksanız. Medeni Kanunumuzun 599. maddesinin 2. fıkrasını okuduğumda, 599. maddenin 2. fıkrası bize böylesine bir açıklama getiriyordu ve diyordu ki: “Miras, mirasbırakanın ölümüyle birlikte kendiliğinden mirasçılara intikal eder.” Diyordu. Şu an itibarıyla 599. maddenin 1. fıkrasına bakacağız. 2. fıkra bize bunu detaylandırarak söylüyordu. İçindeki 2. fıkraya baktığımızda gördüğümüz hüküm “doğrudan doğruya kazanırlar”, “kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, doğrudan doğruya kazanırlar. Birinci fıkraya bakalım. “Mirasçılar mirasbırakanın ölümüyle birlikte, mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar.” İsterseniz önce kanun gereği kazanırlara bakalım.

Mirasçılar mirasbırakanın terekesini, mirasını, bir diğer söyleyişle; miras yoluyla intikali mümkün özel hukuk ilişkilerini, mirasbırakanın ölümüyle beraber kendiliğinden kazanıyorlar. Mirasbırakanın ölümünü bilmeleri dahi gerekmiyor. Mirasbırakanın ölümünden sonra mirasçı olma arzusunu taşıyıp taşımamaları hiç önemli değil. Tereke sahipsiz kalamaz diyen kanun koyucu kendiliğinden intikal ilkesini belirlemiş ve kendiliğinden intikal ilkesinde arkadaşlar tabi bunun doğal sonucu ne? Hatırlayalım prensipleri beraber. Eşya Hukukundaki prensipleri. Eşya Hukukunda menkul mülkiyetinin nakli için ne lazım? Zilyetliğin nakli lazım. Taşınmaz mülkiyetinin nakli için ne lazım? Tapu siciline tescil lazım. Değil mi? Alacakların temliki için ne lazım? Alacağı devredenle devralan arasında alacağın devrine ilişkin, adi yazılı şekilde sözleşme lazım. Borçların üstlenilmesi için ne lazım? Alacaklıyla yeni borçlu arasında, borcun nakline dair bir sözleşme yapılması lazım. Bütün bunlar aslında birer cüzi halefiyet örneği.

Peki Medeni Kanunumuzun külli halefiyet ilkesi çerçevesinde ne olacak? Herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmaksızın, kişinin taşınır malvarlığı değerleri, kendiliğinden mirasçılarına geçecek. Alacakları, kendiliğinden mirasçılarına geçecek. Borçları, kendiliğinden mirasçılarına geçecek. Bu çerçevede demek ki; menkul mülkiyetinin mirasçılar tarafından kazanılması için zilyetliğin nakli gerekmiyor. Taşınmaz mülkiyetinin mirasçılar tarafından kazanılması için tapu kütüğüne tescil gerekmiyor.

Ama aklınıza hemen beraberinde şu itiraz gelebilir. Diyebilirsiniz ki: “Tapu siciline açıklayıcı tescil yapılmayacak mı?” Evet mirasçılar, ölen kişinin taşınmazı üzerinde; tasarrufi işlemde bulunmak istiyorlarsa, onu satmak, onu bağışlamak, onun mülkiyetini nakletmek, onun üzerinde intifa hakkı kurmak, onun üzerinde rehin hakkı kurmak istiyorlarsa, elbette açıklayıcı tescil yapılacak. Ama adı üzerinde, tescil; açıklayıcı tescil değil mi? Yani artık o taşınmazın hak sahibinin değiştiğini hepimiz biliyoruz. Bunu tapu kütüğüne yansıtmak için bir tescil yapılacak. Medeni Kanunumuzun 705. maddesini hatırlayacak olursak beraberce bu açıklayıcı tescili de görmüş oluruz. 705. maddenin kenar başlığı “taşınmaz mülkiyetinin kazanılması”, I. tescil; “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur.” Fıkra iki; “miras ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır.” Yine bize hitap eden kısmını okumaya çalıştım sadece. Uzun uzun okuyacak olursam: “Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”

705. maddenin, 2. fıkrasının, ikincisi cümlesi bize açıklayıcı tescili söylüyor. Demek ki kendiliğinden iktisap haliyle karşı karşıyayız ve terekenin bir bütün olarak intikaliyle karşı karşıyayız. Bundan kastım ne? Menkuller, gayrimenkuller, haklar, alacaklar ve borçlar değil mi? Borçlar da kendiliğinden intikal ediyor. Tekrar tekrar söylememe gerek yok ama hatırlatalım. Hangi borçlar? Elbette miras yoluyla intikali mümkün olan borçlar. Miras yoluyla intikali mümkün olan borçlar mirasçılara kendiliğinden intikal ediyor.

Külli halefiyet ilkesinin bu çerçevede baktığımızda diğer sonuçları da şu şekilde karşımıza çıkıyor. Miras kendiliğinden intikal etti. Tereke kendiliğinden intikal etti. Biraz önce de söylediğim üzere, tek bir mirasçı varsa, kişinin kendi kişisel mallarıyla beraber, miras yoluyla intikal eden mallar birbiriyle kaynaşıyor. Ama eğer mirasbırakanın vefatında, geride birden çok mirasçı varsa, o zaman bu birden çok mirasçı, bu tereke değerleri üzerinde el birliğiyle hak sahibi haline geliyorlar. Yani bu tereke taksim edilinceye kadar, paylaştırılıncaya kadar, bölüştürülünceye kadar mirasçılar, el birliği ile hak sahibi oluyorlar.

Birinci sınıfta da iştirak halindeki mülkiyeti sizlere anlattığımızda, yine aynı şekilde üçüncü sınıfta eşya hukuku derslerinde iştirak halindeki mülkiyeti sizlere anlattığımızda en klasik örnek olarak bu miras olgusunu vermişizdir. Bir kişi vefat ettiğinde, geride birden çok mirasçı bıraktığında, ona ait bu malvarlığı değerleri yani mirasçılara intikal eden bu malvarlığı değerleri üzerinde, mirasçıların iştirak halinde hak sahipliği söz konusu olur demişizdir.

Niye mülkiyet diye bahsetmiyorum? Çünkü arkadaşlar terekenin içerisinde sadece ve sadece taşınır ve taşınmaz mülkiyeti yok ki. Sadece ve sadece taşınmaz mülkiyeti olsa o zaman, iştirak halindeki mülkiyetten bahsetmek isabetli olabilir. Ama terekenin içerisinde mirasçılara intikal etmiş alacaklar var. Terekenin içerisinde mirasçılara intikal etmiş başkaca haklar var. Bir hak üzerinde mülkiyet hakkından bahsetmek, bir alacak üzerinde mülkiyet hakkından bahsetmek doğru olmayacağı için teknik anlamıyla iştirak halinde mülkiyet kavramı yerine iştirak halinde hak sahipliği olgusundan söz ediyoruz.

Demek ki Miras Hukukumuza egemen olan ilkelere bu çerçevede göz attığımızda, özellikle bu kendiliğinden intikal ilkesini, birden çok mirasçı varsa, bunların iştirak halinde hak sahipliğinin söz konusu olacağını söyledik. Yavaş yavaş borçlara göz atmamız gerekiyor ama borçlara göz atmadan önce, şu hususu vurgulamam lazım.
 

Bu konuyu görüntüleyenler

Geri
Üst