Web Analytics

Evlilik Dışı Hısımların Durumu

Mehmet

Admin
Katılım
29 Nis 2021
Mesajlar
38,866
Çözümler
12
Konum
Kocaeli
TMK.m.498 evlilik dışı hısımlara değiniyor. Çocukla anne arasındaki hukuki hısımlık doğumla kendiliğinden kuruluyor. Bir diğer söyleyişle çocuğun annesiyle ve annesinin hısımlarıyla arasındaki hukuki hısımlık bağı, çocuğun doğumuyla birlikte kendiliğinden oluşuyor. Çocuk ister evlilik içinde doğmuş olsun ister evlilik dışında, bu herhangi bir fark yaratmıyor.

Peki, baba ile ilgili olarak, Medeni Kanunumuzun yaklaşımını hatırlar mısınız? Evlilik içinde doğduysa, elbette babası ve onun hısımlarıyla arasında hukuki hısımlık söz konusu olacak. Peki, çocuk evlilik dışı doğduysa, evlilik dışı bir çocuksa, o zaman acaba baba ile arasındaki hukuki hısımlık bağını nasıl yaratacağız? 1- Ana ile evlilik, 2-Çocuğun tanınması, 3-Kişi eğer gönül rızasıyla kendi çocuğunu tanımaya yanaşmıyorsa, o zaman onun aleyhine açılacak babalık davası ve bu babalık davasında verilen kararın kesinleşmesi. Bu anlamda bakıldığında, çocuk ile babası arasındaki hukuki hısımlık bağını bahsettiğimiz üç ihtimal yaratacak.

İşte Medeni Kanunumuzun 498. maddesi bize bunu söylüyor. Evlilik dışı hısımlar kenar başlığını taşıyor ve sadece babaya değiniyor haklı olarak çünkü anne açısından konuya yaklaştığımızda zaten herhangi bir soru işareti yok. İster evlilik içinde doğsun, ister evlilik dışında doğsun, zaten doğumla beraber çocukla anne arasındaki hısımlık bağı kuruluyor. TMK m. 498 diyor ki: “Evlilik dışında doğmuş ve soybağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar. Soybağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.” Bir diğer hükmü de hemen yeri gelmişken hatırlamakta fayda var, TMK. m. 282, genel olarak soybağının kurulması kenar başlığı altında diyor ki, çocuk ile ana arasındaki soybağı doğum ile kurulur, çocuk ile baba arasında soybağı; ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur.

Bu noktada hemen bir şeyin altını çizmemiz lazım. Bir kişinin diyelim ki iki tane çocuğu var. Bu çocuklar evlilik içi çocuklar. Mirası nasıl bölüştürürsünüz? 1/4 birine, 3/4 birine mi? 1/3 birine, 2/3 birine mi? Elbette aklınız, mantığınız, vicdanınız, adalet hissiniz bu çocukların mirasta eşit oranda pay sahibi olmasını emreder. Yani Bay M vefat ettiğinde geriye iki tane çocuğu kaldıysa, Ç1 ve Ç2; miras 1/2 oranında paylaştırılır.

Peki, diyelim ki bir baba vefat etti ve geride bir evlilik içi çocuk bir de evlilik dışı doğan bir çocuk bıraktı ve evlilik dışı çocuğu da tanıyarak vefat etti veya aleyhine babalık davası açılmıştı, babalık davasında bu hukuki hısımlık bağı tespit edildi ve karar kesinleşti. Mirası nasıl paylaştıracaksınız? Evlilik dışı doğan çocuğu sen evlilik dışı doğdun, senin aslında cezalandırılman gerekiyor, sen ahlak dışı bir ilişkinin ürünüsün, senin bu mirastan daha az pay alman gerekiyor der misiniz? Yeni Medeni Kanunumuz bunu söylemiyor. Ama eski Medeni Kanunumuz bunu söylüyordu.

Gerçekten de Eski Medeni Kanunumuz, Türk Kanunu Medenisi, ilk sevk edildiği metniyle irdelendiğinde diyordu ki: “Baba vefat ettiğinde, evlilik dışı çocuklarıyla, evlilik içi çocukları bir arada mirasçı olmuşlarsa, evlilik içi çocuklar 2 birim mirastan pay alırken, evlilik dışı çocuklar ne yaparlar? Mirastan 1 birim pay alırlar.” diyordu. 1926 yılının Medeni Kanununun yaklaşımı böyleydi. Daha sonraki yıllara geldiğimizde, 90lı yıllara geldiğimizde, Anayasa Mahkemesi bu hükümleri anayasaya aykırı buldu ve bu çerçevede evlilik dışı çocuklarla, evlilik içi çocuklar arasındaki bu adaletsizliği ortadan kaldırdı. Bütün bunları niye söylüyorum? Hem Medeni Kanunun tarihsel geçmişini bilmek bugünü anlamak bakımından önemli diye söylüyorum. Hem de yarın öbür gün meslek hayatınızın içerisinde eski Medeni Kanun zamanında ortaya çıkmış bu gibi olasılıklarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Biraz da onlara işaret etmek için söylüyorum. Öyle bir ihtimalle karşı karşıya kaldığınızda sonuç itibariyle Türk Kanunu Medenisinin ilgili hükümlerini açacaksınız. Olaylar, Anayasa Mahkemesi kararından önce ise farklı bir uygulama var. Olaylar, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra ise farklı bir uygulama var. Bütün bunları yerine göre, zamanına göre değerlendireceksiniz.

Kısacası, bir kişinin mirasçı olabilmesi bir zümreye dâhil olması lazım ve mirasbırakan ile arasında bir hukuki hısımlık bağı olması lazım. Ve mirasçı olacak bu kişinin murisin vefatında sağ olması lazım. Ayrıca kişinin mirasa ehil olması lazım.
 

Bu konuyu görüntüleyenler

Geri
Üst